Ayça AKÇAY Avukat |
ÖZET
İşbu çalışmada, grup şirketleri tarafından kullanılan köprü kredilerin niteliği değerlendirilerek güncel Danıştay kararları ışığında finansman temini olarak nitelendirilmesi tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Grup Şirketi, Köprü Kredi, Finansman Temin Hizmeti.
GİRİŞ
Grup şirketi, birden fazla şirketin bir araya gelerek bir çatı şirket altında toplanmasıdır. Bu çatı şirket, genelde holding olarak adlandırılmaktadır. Nitekim 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”)’nun 195. maddesi ve devamında şirketler topluluğuna ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Şirketler topluluğu da grup şirketi ifadesini karşılayacak niteliktedir. Bu grup şirketleri birbirleriyle bağlantılıdır. TTK’da da düzenlendiği üzere bu şirketler ortak bir yönetim yapısına sahiptirler ve genellikle globalleşen dünyanın da bir sonucu olarak birbirlerine finansal, operasyonel ve pazarlama destekleri sağlarlar. Grup şirketleri arasında güçlü olanın, banka veya finans kurumlarından temin ettiği krediyi aynı koşullar altında diğer grup şirketine aktarması işlemi de köprü kredi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan güncel tarihli Danıştay kararları ışığında henüz tam bir görüş birliği olmamakla birlikte çoğunlukla birebir yansıtılan bu köprü kredilerin niteliği, karşılığı olması gereken bir finansman temini hizmeti olarak ele alınmaktadır.
GRUP ŞİRKETLERİ NEZDİNDE KÖPRÜ KREDİ KULLANIMI
TTK’da grup şirketlerine ilişkin düzenlemelerin yanında 519. maddenin 4. fıkrasında holdinglerin başlıca amacının başka işletmelere katılmaktan ibaret olduğu belirtilmiştir. Bu bakımdan, şirketler topluluklarının çatı şirketi olan holdingler kendi başlarına herhangi bir ticaret veya imalat faaliyeti gerçekleştirmeyip yalnızca diğer şirketlere iştirak etmişlerdir. Bu nedenle de kendi grup şirketleri arasında gerekli destekleri sağlamakla yükümlüdürler.
Bu bakımdan finansal durumu ve kredi temin eden kurumlar nezdindeki konumu daha yüksek olan holding ya da grup şirketi daha güçsüz durumda bulunan grup içerisindeki başka bir şirkete köprü kredi kullandırabilmektedir. Kredinin grup içerisinde kullanılması ve bu yolla riskin düşük olması sebebiyle köprü krediler diğer finansman araçlarına kıyasla daha düşük maliyetli olduğundan grup şirketleri köprü kredi kullanımını daha avantajlı bulmaktadırlar.
Köprü kredi tanım olarak da banka veya finans kuruluşlarından temin edilen kredilerin aynı şartlarla ortak veya ilişkili kişi ve kurumlara aktarılmasıdır. Aynı şartla kullandırmak ibaresinden de anlaşılacağı üzere krediyi kullanan şirketin rolü kredi ile kredinin aktarıldığı taraf arasında köprü olmaktır. Bu sebeple de yapılan bu işlemler neticesinde üzerinde herhangi bir finans yükü kalmadığı gibi herhangi bir kâr da elde etmemelidir.[1] Başka bir deyişle kredinin aynı faiz oranı, aynı vade yapısı ile, makul sayılabilecek bir sürede aktarımı birebir aktarım olarak kabul edilecektir.[2]
Birebir kredi yansıtmasından bahsedebilmek için işbu kredinin aktarımının makul bir sürede gerçekleşmesi gerekmektedir. Makul sürenin aşılması halinde kredinin kullanım tarihi ile aktarım tarihi arasında geçen sürede krediyi kullanan şirket faaliyeti ile ilgisi olmayan bir gidere katlanmış olacaktır ki bu durum 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (“GVK”)’nun 40. maddesi kapsamında ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan bir gider niteliğinde olmadığından gider yapılması mümkün olmayan bir finans yüküne dönüşecektir.[3] Makul sürede ve aynı faiz oranı ile aktarımın yanında köprü krediler aynı vade yapısı içerisinde yansıtılmalıdır. Başka bir anlatımla, krediyi kullanan şirketin değil de kredinin aktarıldığı şirket vade tarihlerinde krediye ilişkin ödemeleri yapmalıdır. Vade tarihlerinde krediyi kullanan şirketin ilgili ödemeleri yapması makul sürede ödenmemesi halinde bahsedilen sonuçların doğmasına sebebiyet verecektir. Bu bakımdan köprü krediler, kredinin tüm unsurlarının birebir olarak kredibilitesi yüksek, krediyi kullanan şirket tarafından kredibilitesi görece düşük grup firmasına kullandırması işlemidir.
GÜNCEL DANIŞTAY KARARLARI IŞIĞINDA KÖPRÜ KREDİLERİN FİNANSMAN TEMİNİ OLARAK NİTELENDİRİLMESİ
Finansman temin hizmeti, köprü kredi tanımına benzemekle birlikte yukarıda bahsedilen birebir yansıtma mekanizmasından farklı olarak finansman kuruluşları tarafından diğer şirketlerin iyi şartlarda kredi alabilmelerini sağlamak amacıyla birtakım finansman hizmetleri sunup, sunduğu hizmet karşılığında da birtakım menfaatler elde etmesidir. Bu bakımdan köprü kredilerden farklı olarak krediyi kullandıran şirket kredi aktarımı yaparken kredinin unsurları gereği bazı masraflar dışında kalan bir gelir elde edecektir. Bu da GVK’nın yukarıda bahsi geçen maddesinde sayılan ticari kazanç niteliğinde olacaktır.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu (“KVK”) açısından da finansman temini hizmeti, iki şirket arasında gelir getiren bir hizmet (ticari kazanç) olması bakımından kurumlar vergisine tabi olabilecektir. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu (“KDVK”)’nun 1. maddesinde KDV’ye tabi teslim ve hizmetler belirtilmiş, bu Kanun’un 20. maddesinde ise bu teslim ve hizmetlerin matrahı düzenlenmiştir. Buna göre de köprü krediler bakımından sağlanan menfaat grup içi krediyi kullanan ve kredinin aktarıldığı şirket arasında değil kredinin sağlandığı finans kuruluşuna karşı elde edildiğinden grup şirketleri arasında KDV yükümlülüğü doğacağından bahsedilemeyecektir. Nitekim, bu holdingleşmenin yapısına da uygundur.[4] Ancak finansman temin hizmetinin niteliği gereği iki şirket de birbirlerine karşı menfaat elde edeceğinden burada KDV yükümlülüğü doğacağından bahsedilebilecektir.
Konu hakkında verilmiş Danıştay kararlarına bakacak olursak Danıştay 9. Dairesi, 15.10.1993 tarih ve E.1992/4864 K.1993/3536 sayılı kararında ve 27.04.1999 tarih ve E.1998/2339 K.1999/1687 sayılı kararında “..yükümlü adına açılmış bulunan banka kredilerinin … A.Ş.’ne kullandırıldığı ve bankalar tarafından adına tahakkuk ettirilen faiz tutarlarının da bu kredileri kullanan anonim şirket adına dekont edildiğinin anlaşıldığı, olayda yasanın öngördüğü anlamda bir hizmet ve bu hizmet karşılığında davacı adına bir menfaat doğmadığı, idarece aksi yönde yapılmış bir tespit ve ileri sürülmüş bir iddia bulunmadığı, temin edilen banka kredilerinin bir başka şirkete kullandırılması işlemi finansman temini hizmeti olarak kabul edilemeyeceğinden…” gerekçesi ile aynen aktarılan kredilerde finansman hizmeti sayılması için hizmeti sunan şirketin bir menfaat elde etmesi gerektiği belirtilmiştir.
Nitekim, Danıştay 4. Dairesi’nin 14.12.2015 tarih ve E. 2015/2533 K. 2015/6979 sayılı kararında “… Davacı şirket ile kredi aktardığı şirketler aynı Holding bünyesinde yer alan şirketler olup, firmaların temel olarak ekonomik veya çeşitli nedenlerden dolayı, organizasyon yapılarım ve faaliyetlerinin yürütülüş biçimlerini değiştirmeleri, bu kapsamda iş bölümü yapmaları ticari hayatın olağan akışına aykırılık taşımamaktadır. Zira, holdingleşme, genel olarak, araştırma ve geliştirme çalışmalarının daha ekonomik ve etkin biçimde yürütülmesi, yönetici ve personel çalıştırma olanaklarının artması, büyük ölçekte üretimde bulunmanın maliyetler üzerinde olumlu etkisi olduğu gibi atıl üretim araçlarım da üretim sürecine sokarak, mevcut makina ve gereçlerin daha rasyonel ve verimli şekilde kullanılmasına imkan sağlayan, gerek üretim verimliliği gerek finansman temini bakımından ölçek ekonomisi oluşturabilen yapılanmalardır. Bu durumda, grup şirketlere aktardığı kredi nedeniyle katlandığı tüm masrafların aynen grup şirketlerine aktarıldığı, aktarılan bu masraflar dışında başka herhangi bir ad altında gelir elde edilmediği, davacının asıl faaliyetinin kredi vermek ve finansman aracılık hizmeti yapmak suretiyle kazanç elde etmek olmadığı yönünde iddialarının aksi yönde bir tespitin olmadığı dikkate alındığında grup şirketlere kredi vermek suretiyle katma değer vergisine tabi bir finansman hizmeti sağladığı söylenemez. Dolayısıyla, holdingleşmenin amacına uygun olarak, davacı şirket tarafından grup şirketlere aktarılan krediler, sunulan bir finansman hizmeti niteliğinde değildir…” gerekçesi ile holdingleşme amacına da uygun olarak grup içinde kullanılan köprü kredilerin bir finansman temin hizmeti niteliğinde olmadığını belirtmiştir[5]. Ancak Danıştay 4. Dairesi’nin bahsi geçen kararından sonra Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 25.01.2017 tarih ve E.2016/709, K.2017/2 sayılı kararı ile bu karar bozulmuş Danıştay 4. Dairesi tarafından da her türlü kredi aktarım işlemi finansman hizmeti olarak nitelendirilmeye başlanmıştır[6].
Görüş değişikliği sonrası bu yönde, Danıştay 3. Dairesi de 31.01.2022 tarih ve E.2018/2614, K.2022/235 sayılı kararıyla[7] “….Kredibilitesi görece olarak daha yüksek olan kurumun banka veya benzeri finans kurumlarından daha ucuz ve kolay şekilde sağladığı krediyi, daha pahalı şekilde kredi alabilecek ilişkili kişiye aynı faiz oranı ve vade şartlarıyla kullandırılması anlamına gelen ve uygulamada köprü kredi olarak tanımlanan bu işlemde, daha uygun koşullarla kredi sağlayan kurum tarafından sunulan hizmet, finansman aracılık hizmeti olmakla birlikte, finansman temin hizmetinin kredi tutarı üzerinden hesaplanması halinde, köprü krediyi kullanacak ortağa, kredinin maliyetinin bankaca uygulanan faiz oranını davaya konu olayda belirlenen komisyon oranı kadar daha artıracağı, bu şekilde köprü kredi kullanmakla ulaşılmaya çalışılan amacın ortadan kalkacağı keza, davacının kendi öz sermayesi içinde yer almayan bir parayı kullandırdığı hususu dikkate alındığında, finansman temin hizmeti bedelinin, faiz tutarı üzerinden hesaplanmasının gerçek gelirin vergilendirilmesi ilkesine uygun düşeceği sonucuna varılmaktadır…”gerekçesiyle köprü kredileri finansman temin hizmeti olarak nitelendirmiş ve bu nitelendirmeyi yapmayan Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Yine Danıştay 3. Dairesi KDV konulu dosya bakımından da yukarıdaki gerekçeye yer vererek birebir kredi yansıtma işlemini finansman temini hizmeti olarak nitelendirmiş ve olayda KDV doğacağından bahisle Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur[8]. Bazı Bölge İdare Mahkemesi kararlarına da bakıldığında bu kararların akabinde görüş değişikliğinden bahsetmek mümkündür[9].
Temyiz eden tarafından 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde verginin konusuna girecek işlemlerin mal ve hizmetler olarak sayıldığı, şirket ortaklarına dağıtılan kâr payının katma değer vergisi konuları arasında sayılmadığı ileri sürülen bir davada Danıştay 4. Dairesi tarafından verilen 10.04.2019 tarihli E. 2016/9793, K. 2019/2775 sayılı kararda“… kazanç vergileri için bir vergi güvenlik sistemi olarak getirilen düzenlemeler itibariyle ortaya çıkan sonucun, muamele vergileri için de vergiyi doğuran bir olaya sebebiyet vermeyeceği, bir başka ifade ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nda açıkça belirtilen “kâr payı dağıtımının”, Katma Değer Vergisi Kanununda sayılan türde bir teslim veya hizmet olarak nitelendirilemeyeceği, sonuç olarak Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde kâr payı ve iştirak kazançlarının katma değer vergisinin konusu olarak sayılmaması karşısında dava konusu tahakkukta hukuka uyarlık görülmemiştir.” gerekçesi ile temyiz istemi kabul edilmiştir. İşbu kararın akabinde Vergi Mahkemesi kendi kararında ısrar etmiş ve konu ısrar kararının bozulması istemiyle Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’na taşınmıştır. Bu bakımdan güncel tarihli kararlarda yukarıda bahsi geçen görüş değişikliğinden farklı olarak, Vergi Mahkemesi’nin ısrar kararının bozulması istemiyle açılmış olan davada Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 15.02.2023 tarih ve E.2021/262, K.2023/95 sayılı kararıyla, yukarıda verilen Danıştay 4. Dairesi’nin kararına karşı olan ısrar kararını bozmuş ve davacının temyiz istemini kabul etmiştir.
SONUÇ
TTK’da düzenlenen şirketler grubu yani grup şirketleri arasında globalleşen dünyanın gereği olarak yapı olarak güçlü olanın, banka veya finans kurumlarından temin ettiği krediyi tamamen aynı koşullar altında diğer grup şirketine aktarması işlemi köprü kredi olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim finansman temin hizmeti de köprü kredilere benzemekte ancak çalışmamızda da bahsedildiği üzere birebir yansıtma mekanizmasından farklı olarak finansman kuruluşları tarafından diğer şirketlere iyi şartlarda kredi alabilmelerini sağlamak için birtakım finansman hizmetleri sunulmakta sunulan bu hizmet karşılığında da birtakım menfaatler elde edilmektedir. Bu bakımdan, köprü kredilerin birebir yansıtma mekanizması gereği bir menfaat içermesi, ticari kazanç olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. İki hizmet, tanım olarak ayrışmasına rağmen güncel tarihli Danıştay kararlarına baktığımızda ise henüz içtihat birliği olmasa da kararların büyük çoğunluğunda birebir yansıtılan bu köprü kredilerin niteliği, menfaat içeren, karşılığı olması gereken bir finansman temini hizmeti olarak ele alınmaktadır. Ancak çalışmamızda da bahsedildiği üzere güncel tarihli bir Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu kararında işbu görüş değişikliğine uygun bir vergi mahkemesi kararı bozulmuştur.
[1] Uğraş BAYDAR, “Köprü Kredi Uygulamasının Vergi İdaresi ile Vergi Yargısı Kararları Işığında Değerlendirilmesi”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı:379, Nisan 2020.
[2] Özge KISACIK, Beyza GÜNSEL, “KDV Açısından Grup Şirketleri Arasında Birebir Kredi Yansıtması/Köprü Krediler”, Nazalı Gündem, Sayı:4, 2018/Sonbahar
[3] BAYDAR a.g.m.
[4]Özge ERKIŞ, “Holding Şirketlerin Sundukları Grup içi Kefalet Hizmeti KDV’ye Tabi Midir?”, GSG Hukuk, 2018/Mayıs
[5] Aynı yönde:
- Danıştay 11. Dairesi’nin 13.03.1997 tarih ve E.1996/600, K.1997/955 sayılı kararı
- Danıştay 9. Dairesi’nin 17.01.1997 tarih ve E.1996/2110, K.1997/171 sayılı kararı
- Danıştay 9. Dairesi’nin 20.03.1997 tarih ve E.1996/2227, K.1997/957 sayılı kararı
- Danıştay 7. Dairesi’nin 13.11.1989 tarih ve E.1989/2547, K.1989/2526 sayılı kararı
- Danıştay 7. Dairesi’nin 9.11.1993 tarih ve E.1992/418, K.1993/4554 sayılı kararı
- Danıştay 9. Dairesi’nin 15.10.1993 tarih ve E.1992/4864, K.1993/3536 sayılı kararı
- Danıştay 7. Dairesi’nin 21.2.1994 tarih ve E.1993/2387, K.1994/781 sayılı kararı
- Danıştay 11. Dairesi’nin 24.4.1995 tarih ve E.1995/1378, K.1995/1231 sayılı kararı
- Danıştay 11. Dairesi’nin 27.4.1995 tarih ve E.1995/648, K.1995/1309 sayılı kararı
- Danıştay 11. Dairesi’nin 5.2.1998 tarih ve E.1997/420, K.1998/331 sayılı kararı
- Danıştay 9. Dairesi’nin 27.4.1999 tarih ve E.1998/2338, K.1999/1689 sayılı kararı
- Danıştay 9. Dairesi’nin 26.10.2000, tarih ve E.1999/2321, K.2000/3055 sayılı kararı
- Danıştay 4. Dairesi’nin 14.12.2015 tarih ve E.2015/2533, K.2015/6979 sayılı kararı
[6] Aynı yönde:
- Danıştay 4. Dairesi’nin 3.11.2014 tarih ve E.3011/1444, K.2014/6146 sayılı kararı
- Ankara 1. Vergi Mahkemesi’nin 30.11.2010 tarih ve E.2010/1461, K.2010/2581 sayılı kararı
- Danıştay 3. Dairesi’nin 12.10.2015 tarih ve E.2013/4148, K.2015/6798 sayılı kararı
- Danıştay 9. Dairesi’nin 28.01.2015 tarih ve E.2010/11146, K.2015/72 sayılı kararı
- Danıştay 4. Dairesi’nin 07.02.2006 tarih ve E.2006/133, K.2006/106 sayılı kararı
- Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 30.03.2007 tarih ve E.2006/354, K.2007/129 sayılı kararı
[7] Benzer şekilde aynı Dairece 06.06.2022 tarih ve E.2019/5988, K.2022/2773 sayılı kararında “… Davacı şirket hakkında düzenlenen 2016 dönemine ait … tarih ve … sayılı vergi inceleme raporundaki tespitlerden 2014 yılında Yapı Kredi Bankası’ndan temin edilen ve 79.098.345,44 TL’si ilişkili kişi ve ortaklara aktarılan 80.000.000,00 TL’lik kredi ile tamamı ilişkili kişi ve ortaklara aktarılan 120.000.000,00 TL’lik köprü kredinin ortak ve/veya ilişkili kişilere sağlanan finansman hizmetine dönüştüğü, 2014 ve 2015 yıllarında ilişkili olduğu kişilere aktarılan ve Yapı Kredi Bankası’ndan alınan 180.000.000,00 TL anapara tutarlı krediden kaynaklandığı iddia edilen toplam 71.618.872,31 TL’nin de davacının kendi faaliyetinden elde ettiği hasılatından kaynaklandığı, böylece değinilen şirketin ilişkili kişi ve ortaklarına finansman hizmeti sağladığı ve faiz hesaplamayarak transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu sonucuna varıldığından sağlanan finansman hizmeti için hesap edilen bedelin hukuka uygunluğu değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre yeniden karar verilmek üzere yazılı gerekçeyle verilen Vergi mahkemesi kararının, 2016 döneminde olması gereken kâr ve ilaveler toplamı dikkate alınarak kurumlar vergisi beyanının yeniden tanzim edilmesi suretiyle oluşturulan beyan tablosu uyarınca devreden geçmiş yıl zararının azaltılmasına ilişkin kısmının iptali yolundaki hüküm fıkrasına yöneltilen istinaf başvurusunun reddi yolundaki hüküm fıkrasının bozulması gerekmiştir.” sonucuna varılmıştır.
[8] Danıştay 3. Dairesi’nin 31.01.2022 tarih ve E.2018/2587, K.2022/236 sayılı kararı
[9] İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesi’nin 30.12.2022 tarih ve E:2022/2915, K.2022/4659 sayılı